Türk Yüzyılı’nın eğitimle inşa edileceğini hepimiz biliyor ve buna inanıyoruz. Bu kapsamda Milli Eğitimin yeni yönetiminin, içeriği ve hedefleri bakımından milli; yöntemi ve araçları bakımından çağdaş ve evrensel bir eğitim sistemi için çaba göstermesi gerektiği aşikârdır.
Daha önce konu ile ilgili bir açıklama yapmış ve “Bugünlerde, İl Milli Eğitim Müdürü ataması, toto şeklinde aldı başını gidiyor. Her kesim, belki gündem oluşturma gayesiyle belki de arzu ettiklerini işaret etmek amacıyla her gün, atanacak İl Milli Eğitim Müdürü listesi yayınlanıyor. Hal böyleyken, eğitim çalışanları da İl Milli Eğitim Müdürü’nün kim olacağı hususuyla meşgul oluyor.” demiştik. Geldiğimiz noktada ismi geçenlerden birisi bugün itibari ile İl Milli Eğitim Müdürü olarak görevlendirilmiştir.
Yine aynı açıklamamızda “Aslında Milli Eğitim Müdürü’nün kim olacağından ziyade, atanacak Milli Eğitim Müdürü’nün nasıl bir yönetim sergileyeceği, sorulması gereken sorudur diye düşünüyoruz.Öncelikle tespit yapıp sonra soruyu cevaplayalım.
İlimizde yedi yılı aşkın yöneticilik yapıp sonra ateşe olarak ilimizden ayrılan İl Milli Eğitim Müdürü,liyakatı ortadan kaldırıp tam bir ötekileştirme programı uygulamıştı. Yetmemiş, kurumu kıyım makinesine çevirmişti. 15 Temmuz süreci ilekısmen durağanlaşsa da eski hasletlerini aşamamıştı.” diye hatırlatmıştık.
Aynı açıklamamızda,
“Bu tespitlerden sonra bize göre Milli Eğitim Müdürü, öncelikle eğitimi “yöneten” olmalıdır. “Dışarıdan yapıların” tahakkümü altındaki yönetim zafiyeti sona erdirmeli, eğitimle ilgili planlamaların, projelerin ve politikaların, egemenlik arzusundaki STK veya sendika görünümlü oluşumların mutfağında değil, Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatının çok zengin birikime sahip olan köklü kuruluşlarda hazırlanmasından taviz vermemeli, yönetici atama ve görevde yükselmelerde liyakat ve ehliyeti esas alan bir yönetim anlayışını hâkim kılmalı, akademik başarısı en yüksek öğrencilerimizin okuduğu proje okullarını “yandaş atama projesi” olmaktan kurtarmalı, eğitim çalışanlarının beklentilerini samimiyetle “gören” olmalı, her kesime eşit mesafede durmalı, personelini gerçek anlamda sahiplenmeli, eğitim çalışanlarına eşit mesafede olmalı, çalışma şartlarını iyileştirmeli, Türk Yüzyılı’nın eğitimle inşa edileceği şuuruyla; içeriği ve hedefleri bakımından milli, yöntemi ve araçları bakımından çağdaş ve evrensel bir eğitim sistemi için çaba göstermeli, kurumu makamdan yönetmeli, akşam çay ocaklarında alınan kararları ertesi gün makamda yazıya dönüştürmemeli, geçmişin kabul edilemez uygulamalarının mimarlarından olmamalı, kendisi, eğitimci kimliği dışında bir kimlikle ya da mensubiyetle tanımlanmamalı.
Bunları daha da artırmak elbette mümkün! Çalışma barışı ve verimlilik isteniyorsa bunlar ilgilileri tarafından dikkate alınmalı. Alınmazsa demek ki hala eski hastalıklı anlayış devam ediyor demektir. Lakin unutulmasın ki, birileri eskide kalsa da Türkiye eskide değildir artık!” demiştik.
Geldiğimiz noktada bu uyarılarımızın dikkate alınmadığını görmekteyiz. Bu durum, konjonktürüngereklerine uymadığı gibi çalışanların da beklentilerine uygun değildir.
Trabzon, insan kaynağı geniş olan bir ildir. Bu kaynak dikkate alınmayarak sürekli dar bir grup arasında yapılan dönüşümler ne ilimizin ihtiyaçlarını ne de çalışanların beklentilerini karşılar.
Alelacele yangından mal kaçırırcasına, daha Bakanlık üst bürokrasisi atanmadan, proje okulları ile ilgili yönetici ve öğretmen atamalarının tercihli bir şekilde yapılacağı, binlerce okul yöneticisinin yer değiştireceği bir zamanda bu görevlendirmeninyapılması oldukça manidardır. Elbette devlet kurumlarına saygımız mevcut lakin devletin gücünü kullanarak karar alanların karalarının ortak aklın ürünü olup olmadığını sorgulamalıyız.
Bu açıklama geçmişini bildiklerimizle ilgili düşüncelerimizi paylaşırken kimse bu düşüncelerimizi önyargının ürünü olarak algılamasın. “Yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır.” genel söylemine karşı önceden uyarılarımızdır.
Atamayı hem biçimi hem de uygulamaları açısından yakından takip edeceğiz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.